Kabasaba Adam
Kara Osmanoğlu Yakup
Paşa İzmir’de vali iken dalkavukluğu ve tuhaflığı ile maruf biri
ziyaretine gelir. Adamcağız, paşanın eteğini öpüp de geri geri
çekilirken o vaktin adedince ortada bulunan üçer metrelik yasemin
çubuklarla nargilelere çarparak bir çubuğu kırar. Mahçup olup çubuğu
düzelteyim derken eteği ile bir nargileyi devirir, daha ziyade telaş
gösterdiğinden bu sefer de diğer bir çubuğun lülesini kırar. Artık
büsbütün şaşıran hazret oda ortasında fırıl fırıl döndükçe çubukları,
nargileleri harap eder. Paşa, misafirinin heyecanını def ve telaşını
teskin için:
- Efendi sen zahmet etmeotur.Uşaklar şimdi gelir
düzeltirler, der. Ama, iki tarafına bakıp yerden temenna eden
misafirden de şu cevabı alır:
- Rica ederim efendim, biraz daha müsaade buyurun, şunda topu topu iki lüle kalmış, onları da kırayım da öyle oturayım.
Ata Binmek
Kibar bir adam, rüyaya pek meraklı olduğundan her kim kendisine
müteallik iyi bir rüya anlatırsa pek çok para verirmiş. Beyin bu huyunu
bilen birisi bir gün bir rüya uydurup beye nakletmek için konağa gelmiş
ve evvela kahyasına hikaye etmiş. Kahya:
- “Güzel bir rüya, fakat rüyanın ata binecek yerinde kes” tavsiyesinde bulunmuş. Beyle görüştürülmüş ve rüyayı nakle başlamış:
- Efendim, geniş bir saha. Zatıalileri bir dere kenarında oturmuşsunuz.
Derken karşıdan mükemmel donanmış ikisi kır, biri al üç at geldi. Al
atı efendimize çektiler.
- Sonra?
- Tamam efendimiz ata binerken uyandım.
Bey çıkarıp bir altın vermiş ve ilave etmiş:
- Eğer ata bindirmiş olsaydın beş altın verirdim.
Adam bir ah ettikten sonra şöyle cevap vermiş:
- Ben bindirmesine bindirecektim ama şu kahya keratası bırakmadı.
Kahyanın İsyanı
Eski zamanlarda vezirler, sabahları haremden selamlığa çıktıkları vakit kahya efendi sofada durup:
- Kahvecibaşı! Berberbaşı! Hazinedar Ağa! Çamaşır Ağası! Peşkir Ağası! Diye gedikli ağalara nida edermiş.
Vezirlerden birisi uzun süre mazul kalarak dairesi halkını dağıtmış ise
de adet yerini bulsun diye yine sabahları haremden çıkınca kahyasını,
ismi var cismi yok ağalara nida ettirirmiş. Bir gün hayvanını
hazırlatıp bineceği sırada üzenginin biri eksik olduğunu görünce
kahyaya:
- Üzenginin biri nerede? Diye sormuş. Kahya:
- Bilmem. Sabahleyin ağalar binmiştiler. Korkarım onlar zayi ettiler. Paşa:
- Canım bizde ağa ne gezer, deyince şu cevabı almış:
- Öyledir de her sabah beni eşekler gibi niye bağırtıp duruyorsun.
Gece Yarısı Doğurmasın
Mora isyanı sırasında İstanbul’un bozulan asayişini düzeltmek
maksadıyla maruf Çengeloğlu Tahir Paşa İstanbul inzibatına baş tayin
edildi. Paşa, pek ziyade şiddet gösteriyor, fakat, İstanbul’da o zamana
kadar görülmemiş bir huzur temin ediyordu. Bir gece emir hilafına
sokağa çıkan bir adam yakalandı, ertesi günü huzuruna çıkarıldı. Paşa
sordu:
- sen geceleri sokağa çıkmanın yasak olduğunu bilmiyor musun?
- Paşam biliyorum biliyorum ama, bizim hanım doğuracaktı da ebe aramaya çıktım.
- Hadi bu sefer affediyorum. Fakat karına söyle bir daha gece yarısı doğurmaya kalkmasın.
505 Kuruş
Çengeloğlu Tahir Paşa, cesur vatan evlatlarındandı. Gençliğinde
korsanlık etmiş, sonra donanmaya katılmıştı. Mesleğinde süratle
ilerleyen Tahir Paşa, bir süre sonra Kaptan Paşa oldu. Akdeniz’deki
adalardan bir kısmının idaresi ona verildi. Paşa, adaların birindeki
bir konsolostan memnun değildi. Onu uzaklaştırmak için nazikane
telkinlerde bulundu. Adam oralı olmayınca, hiddetlendi, bir gün
konsolosa:
- Beni, 505 kuruştan çıkaracaksın, dedi. 500 kuruşa bir köle alıp seni öldürtecek, 5 kuruşluk iple de herifi astıracağım.
Ertesi gün konsolos adayı terk etti.
alıntıdır...